22:30:5519 Nisan, 2024
Ä°stanbul 13 Hafif yağmur
10 Ocak 2021 11:31

Kılıçdaroğlu'nun 'sözde cumhurbaşkanı' ifadesi son derece tehlikeli bir ifadedir

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Kılıçdaroğlu'nun 'sözde cumhurbaşkanı' ifadesi son derece tehlikeli bir ifadedir." dedi.

Kılıçdaroğlu'nun 'sözde cumhurbaşkanı' ifadesi son derece tehlikeli bir ifadedir

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Rektör atanması meselesinde (Boğaziçi Üniversitesi) Cumhurbaşkanının bir yetkisinin sorgulanması, bunun tartışmaya açılması noktasına getirilmesi, siyaset açısından da üniversite açısından da sağlıklı bir durum değil. Özellikle de bir partinin bunu politize edip kendi siyasi gündemine eklemlenmeye çalışması Boğaziçi Üniversitesine de oradaki öğrencilere de haksızlık." dedi.

CNN Türk'te yayınlanan "Ne oluyor?" programına katılan Kalın, gazeteciler Hakan Çelik ve Göksu Öngören Özgür'ün gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Prof. Dr. Melih Bulu'nun Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne atanmasına ilişkin tepkiler ve sonrasında yaşanan tartışmalarla ilgili soru üzerine Kalın, üniversitelerde rektör atama sisteminin son 2 yıldır Cumhurbaşkanı tarafından yapıldığını anlattı.

Kalın, rektörlerin geçmişte de cumhurbaşkanları tarafından atandığına işaret ederek, seçim yapılırken de nihai olarak seçim sonuçlarının cumhurbaşkanının önüne gittiğini ve cumhurbaşkanının takdiriyle bir rektör atamasının yapıldığını hatırlattı.

Dünyanın değişik ülkelerinde seçimlerin yapıldığı sistemler bulunurken, direkt atama yöntemiyle görevlendirmelerin yapıldığı modellerin de bulunduğunu aktaran Kalın, Türkiye'de rektörlük seçimleri modellerinin bir dönem denendiğini ancak bunun kendine göre birçok kusurlarının ortaya çıktığını söyledi.

Kalın, üniversitelerde seçim yapılmasıyla ilgili kampanyaların üniversiteleri gereksiz yere politize eden, bölen kampanyalara dönüştüğünü dile getirerek, şunları kaydetti:

"Dönem dönem sayısal olarak dile getirilen şikayetlerden bir tanesi, sosyal bilimcilerin özellikle tıpçılara karşı hiçbir şanslarının olmadığıydı. Bugünkü modele geçilmesinin temel sebebi de üniversitelerdeki seçim sistemi tartışmalarını bir kenara koymaktı. Bir taraftan baktığınızda daha demokratik, daha katılımcı, daha doğru gibi görünüyor ama mahsurlarını dikkate aldığınız zaman üniversiteleri gerçekten gereksiz yere politize eden bütün bu kampanya öncesi, sonrası, bir rektör seçildikten sonra yaşananlar, kadrolaşmalar... Bu tartışmaların önünü, sonunu göremediğiniz başka bir furyanın içine giriyordunuz."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın burada yasalar çerçevesinde bir takdirde bulunduğunu anlatan Kalın, "YÖK belli isimler getirdi, o da onların içinden bir tanesini seçti. Şimdi bu itirazı yapan öğrenciler ve onlara destek veren diğer çevreler, 'Biz rektöre değil bunun atama usulüne karşı çıkıyoruz' diyorlar. Yeni sistemde bütün üniversitelere rektörler böyle atanıyor. Vakıf üniversitelerinde, özel üniversitelerde onların önerdiği isim tercih ediliyor ama devlet üniversitelerinde, kamu kaynakları kullanan bir üniversitede rektörün cumhurbaşkanı tarafından atanması mevcut uygulamayı ifade ediyor." diye konuştu.

"Tartışmalar, başka yere kaydı"

İbrahim Kalın, geçmişte seçim yoluyla yapılan atamalarda üniversitelerde kutuplaşmanın yaşandığını belirterek, "Gerçekten üniversitenin akademik, bilimsel enerjisini siyasal alana kaydıran, çekişmelere ve başka tartışmalara kaydıran bir modeldi o model. Burada 2-2,5 yıldır rektörler böyle atanıyor. Burada 'Boğaziçi'ne istisna yapın' demek de herhalde makul bir talep olmayacaktır." dedi.

Tartışmaların daha sonra başka bir yere kaydığına dikkati çeken Kalın, şöyle konuştu:

"Maalesef bir siyasi parti bunu kendi siyasi meselesi haline getirmeye çalıştı. İl başkanı üzerinden vs. konu, parti siyasetine dönüştürüldü. Buna da doğal olarak tepki geldi. Burada rektörün yetkinliği tartışılmıyor usul tartışılıyor, bu şekilde atanması doğru değildi deniliyor. Ben de diyorum ki mevcut yasalar içinde atamalar zaten böyle yapılıyor şu anda. Bu da bir tecrübeye dayalı olarak tercih edilmiş bir sistem."

"Rektörün performansına bakıp bunun esas alınması gerekir"

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Buradaki tartışmanın, rektör atanması meselesinde Cumhurbaşkanının bir yetkisinin sorgulanması, bunun tartışmaya açılması noktasına getirilmesi, siyaset açısından da üniversite açısından da sağlıklı bir durum değil. Özellikle de bir partinin bunu politize edip kendi siyasi gündemine eklemlenmeye çalışması Boğaziçi Üniversitesine de oradaki öğrencilere de haksızlık."

"Meseleye nasıl bir çözüm bulunabilir?" sorusuna yapılması gereken şeyin basit olduğu yanıtın veren Kalın, rektörün performansına bakılıp bunun esas alınması gerektiğini vurguladı.

Kalın, "Burada usul tartışmaya açıldığında yani 'Bu yetkiyi kullanamazsın' tarzı bir siyasi çıkış ki maalesef bu siyasi partinin, CHP'nin yaptığı bu oldu. Ondan dolayı mesele bu kadar büyüdü. Konu ile ilgisi, alakası olmayan bir kesimler tartışmaya girdiler, gittiler oraya öğrencilere destek vermek adına başka bir siyasi gündemle oraya yöneldiler ve mesele bir üniversite, rektör, akademik standart, seviye vb. şeylerden çıktı başka bir siyasi alana kaydı. Tam da bunun olmaması gerekiyordu zaten. Bir siyasi parti bunu böyle politize ettiğinde üniversite ortamına huzur getiriyor mu? Üniversitenin akademik, ilmi, bilimsel çalışmalarına katkı sağlıyor mu?" değerlendirmesini yaptı.

Protestolar sırasında "Kayyum rektör istemiyoruz" sloganına ilişin görüşü sorulan Kalın, Rektör Prof. Dr. Melih Bulu'nun buna gayet makul, medeni ve demokratik bir şekilde cevaplar vermeye çalıştığını ifade etti.

Kalın, Bulu'nun öğrencilerle konuşmaya çalıştığını belirterek, "Ama şimdi 'Benim dediğim olacak, sen kayyum rektörsün' diye bir şey dayattığınız zaman da mevzu başka bir yere kayıyor. " dedi.

Bir üniversite rektörünün sadece o üniversiteden atanması gerektiğine ilişkin dünyanın hiçbir yerinde, üniversitesinde böyle bir kuralın olmadığını aktaran Kalın, bazı teamüller öyle olmuş olabilir ama bunu bir hukuki umre haline, kural haline getirilmemesi gerektiğini söyledi.

"CHP İstanbul İl Başkanı üzerinden konu siyasallaştırıldı "

Kalın, Cumhurbaşkanının da önüne gelen dosyaları incelediğini dile getirerek, herhangi bir üniversiteye rektör olacak kişinin akademik birikimine, yöneticilik tecrübesi ve diğer yönlerine baktığını aktardı.

Konunun başka bir zemine kaydırıldığını vurgulayan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Üniversiteli öğrenciler, akademisyenler kendi dinamikleri çerçevesinde, kendi tartışma zeminleri içinde bu konuyu devam ettirselerdi belki daha sağlıklı bir tartışma zemini olacaktı ama konu politize edildi, siyasallaştırıldı, özellikle CHP İstanbul İl Başkanı üzerinden konu siyasallaştırıldı ve tartışma, oraya gidip bir meşru cumhurbaşkanının kullandığı bir yetkinin sorgulanması meselesine dönüştü."

"Üniversitelerin çok daha fazla katkı vermesini beklerim"

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, üniversitelerin yeteri kadar üretmemesini eleştirdiğini ifade ederek, "Bu, bugünün konusu değil, son 10 yılın, 15 yılın, 20 yılın, AK Parti iktidarlarının konusu değil. AK Parti iktidarları döneminde Cumhurbaşkanımız üniversite sayılarını, imkanlarını, kampüs olanaklarını, kadroları artırdı. Yani akademinin, üniversitenin ihtiyaç duyduğu araçları onlara temin etti. Bundan sonrası akademinindir." diye konuştu.

Üniversitelerin bilimsel araştırmaya odaklanarak dünya çapında çalışma yapmaya başladığında bunun her yerde karşılık gördüğünü belirten Kalın, "Türkiye bu kadar büyük sosyolojik, siyasal değişimler geçiriyor, bölgesinde bu kadar kritik roller üstleniyor. Sağlıktan mühendisliğe, çevre sorunlarından şehirciliğe kadar birçok alanda bilimsel veriye ihtiyaç duyduğu bir dönemde, ben üniversitelerin çok daha fazla katkı vermesini beklerim bu süreçlere, karar vericilere, politika yapıcılara." dedi.

"Cumhurbaşkanlığı yetkisini Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a veren millettir"

İbrahim Kalın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik sözleri üzerine şunları söyledi:

"Kılıçdaroğlu'nun 'sözde cumhurbaşkanı' ifadesi son derece tehlikeli bir ifadedir. Bu, seçilmiş bir cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmaya açmaktır. Bu, bir kere Cumhurbaşkanı'na son seçimlerde oy veren yüzde 52,5 yani neredeyse 26-27 milyon insana bir saygısızlıktır. Milli iradeyi yok sayan bu tür yaklaşımlar, cumhuriyete ve demokrasiye karşı bir tehdittir, bir tehlikedir. Siz seçilmiş, görevinin başında olan, kanunlar, kurallar çerçevesinde görevini icra eden meşru cumhurbaşkanına 'sözde' yani 'meşruiyeti olmayan' yaftasını vermeye çalışırsanız, çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıyayız demektir, muhalefet adına da. Muhalefetin demokrasiyi, millet iradesini sindiremediği, özümseyemediği anlamına gelir bu. Cumhurbaşkanının politikalarını beğenmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz, bu ayrı bir şey ama meşruiyetini bu şekilde sorgulamaya açmaya çalışırsanız, gayret ederseniz, demokrasiyi zedelersiniz, yaralarsınız. Bu da maalesef CHP'nin geçmişinde bulunan bir takım şaibeli dönemleri akla getirir. Son günlerde, son dönemlerde darbe imaları konuşuldu. İster istemez darbe karşıtı olan herkes bunlara da tepki gösterdi. Tekrar bu tür şeyleri akla getirmeye başlar. Meşru, seçilmiş, seçimle işbaşına gelmiş bir cumhurbaşkanının görevini, yetkisini, konumunu, makamını bu şekilde sorgulamaya kalkarsanız, 'sözde' veya benzeri ifadelerle, sakil ve kerih ifadelerle, buradan demokrasimiz, cumhuriyetimiz zarar görür. Bunlar son derece tehlikeli ifadeler ve Sayın Kılıçdaroğlu'nun bunu düzeltmesi gerekir. Bu mantıkla gidecek olursak Meclis'in meşruiyetini de sorgulamaya başlarsınız, Kılıçdaroğlu'nun meşruiyetini de sorgulamaya başlarsınız, bunun sonu gelmez. Milletin iradesine saygısızlıktır bu her şeyden önce."

Böyle bir yaklaşımın demokratik siyasette yeri olamayacağını dile getiren Kalın, "Bu tartışmanın veyahut kendince meydan okumanın, sorgulamanın yapılacağı yer sandıktır. Sandığa gittiğinizde milletten oy istersiniz, seçilirsiniz, ondan sonra rakibinizi alt ettiğinizi söylersiniz. Seçilmiş, seçimle iş başına gelmiş bir cumhurbaşkanına, 26 küsur milyon insanın oy verdiği bir cumhurbaşkanına siz 'sözde cumhurbaşkanı' diyemezsiniz, onun meşruiyetini tartışmaya açamazsınız. Siz o makamda da değilsiniz, öyle bir yetkiniz de yok. Cumhurbaşkanlığı yetkisini Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a veren millettir ve bunu muhakeme edecek kişi de Sayın Kılıçdaroğlu değildir." ifadelerini kullandı.

"Demokratik refleksin harekete geçmesi gayet normal"

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, "Darbe konusu Türkiye'nin gündeminde midir?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Türkiye'de darbeler dönemi sona ermiştir. Millet bunu 15 Temmuz'da çok net bir şekilde göstermiştir. Hala bu darbe meselesini gündemde tutmaya çalışan ve bunun üzerinden bir takım imalarda bulunan, kendilerince siyaset yapmaya çalışan belli kesimlerin olduğu da bir gerçek. Darbeden ziyade darbe lobiciliği yapan, adeta darbe pazarı kurmaya çalışan belli kesimler var. Bu konularda açıklama yapan kişileri görüyoruz, bazen bir kişi olabiliyor, bazen bir grup olabiliyor, bazen bir grubun yahut bir partinin temsilcisi olabiliyor. 2021 yılına girdiğimiz günlerde birisi çıkıp bu açıklamayı yapıyorsa, insanların buna tepki göstermesinden daha doğal ne olabilir? Yahut '27 Mayıs darbesi şunlar olsaydı aslında olmazdı.' demek geriye doğru, aslında 'Darbe sivillerin suçudur, onlar şunları yapsalardı askerler müdahale etmeyecekti gibi.' bir okumayı beraberinde getiriyor."

İlker Başbuğ'un açıklamasına ilişkin olarak da Kalın, "Bir siyasi analiz yaparken de geçmişe dönük analizlerin de bugünün siyasetiyle çok iç içe geçtiğini göz ardı etmemek lazım. Sayın Başbuğ'un böyle bir niyeti olmamış olabilir, darbeye zemin hazırlayacak bir yaklaşım ortaya koyma niyetiyle bunu söylememiş olabilir. Ama bizim demokrasimiz o kadar kırılgan süreçlerden geçti ki... Bunları yaşamış bir ülke olarak ister istemez birileri bu dönemleri çağrıştıracak bazı ifadeler kullandığında demokratik refleksin harekete geçmesi gayet normal." diye konuştu.

Kalın, şöyle devam etti:

"Amerikan Kongresini basan o güruh siyasiler tarafından nasıl tarif edildi? 'Bu bir darbe girişimidir.' dediler. Amerikan Kongresini ele geçirmeye çalışmak bir kalkışmadır. Orada tanklar, uçaklar harekete geçip Amerikan Senatosunu bombalamadı, yüzlerce insan ölmedi, meclis bombalanmadı veyahut başkanın canına kast eden bir hareket olmadığı halde bir grup insan -ki korkunç bir şey herhangi bir demokrasi için çok kötü görüntülerdi- Amerikan Kongresine girince 'Bu bir darbe girişimidir.' diye ifade ediliyorsa, bizim yaşadıklarımızı bir kıyaslayın. Amerika'daki birçok kişi Türkiye'de yaşanan 15 Temmuz darbesine darbe bile diyemedi. Amerikan Kongresine bir grup insan girip oraya buraya saldırıp vandalizm yaptığında kendilerince 'Bu seçim sonuçlarını kabul etmiyoruz, seçimi çaldınız.' dediğinde buna darbe diyor. Bunları yan yana bir koyun. Burada demokratik refleksin harekete geçmesi normal. 15 Temmuz'dan sonra ben Türkiye'de tekrar, milletin bu iradesi diri olduğu, bu bilinci yerinde olduğu müddetçe bir darbe ihtimalini görmüyorum. Milletimiz, 15 Temmuz'da darbecilere nasıl cevap verdiyse, bundan sonra bu yola tevessül edecek kişilere de zikri, fikri, pozisyonu, apoleti, siyasi kimliği ne olursa olsun gerekli cevabı mutlaka verecektir."