05:57:2119 Mart, 2024
Ä°stanbul 13 Parçalı bulutlu
07 Temmuz 2019 01:57

“POST-TRUTH” SİYASET KÜLTÜRÜ VE EKREM İMAMOĞLU’NUN YALAN ODAKLI SEÇİM KAMPANYASI

Gerçeklerin ve doğruların değil; duygu, algı ve hatta yalanların öne çıkarıldığı "Post-Truth" siyaset kültürü nedir ?

“POST-TRUTH” SİYASET KÜLTÜRÜ VE EKREM İMAMOĞLU’NUN YALAN ODAKLI SEÇİM KAMPANYASI

EHA Medya Özel Dosya Haber

İlk olarak ABD Başkanı Trump'ın seçim kampanyasında ve Brexit sürecinde gördüğümüz, son olarak da Ekrem İmamoğlu'nun seçim kampanyasında kullandığı "Post-Truth" siyaset kültürü, sosyal medya üzerinden algıları ve düşünceleri nasıl kontrol ediyor ?

Post-Truth Siyasi Kültür
Oxford Sözlüğü’nün 2016’da “Yılın Kelimesi” seçtiği “Post-Truth”, yeni bir politik kültürü tanımlıyor. Bu yeni politika kültürünün geniş anlamdaki ilk uygulamaları 2016’da Trump’ın başkanlık seçimleri ve İngiltere’nin “Brexit” kampanyasında görüldü.


Terim Türkçe’ye "gerçek ötesi veya gerçek sonrası" olarak çevrilse de anlamı tam olarak karşılamıyor


“Oxford Sözlüğü”ne göre “Post-Truth”; “bahsedilen herhangi bir konuda kamuoyu oluşturmak için nesnel hakikatlerin, duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olma durumudur”. Terim, politik alanda artık gerçeklerin değil duygu, algı ve hatta yalanların daha etkili olduğunu belirtmektedir.


“Post-Truth” politika yapanlar, siyasi söylemlerinde bile isteyerek yalana başvurur, doğru olmayan verileri hakikatmiş gibi anlatır veya ispatlanması mümkün olmayan iddialarda bulunur. Bu politika sadece kuru yalanlara dayanmıyor.


Siyasi söylemlerin kitlelerin duygularına hitap etmesi, bu duyguları yükseltecek ve dönüştürecek (yalan da olsa) içeriklere sahip olması gerekiyor.

 

Cambridge Analytica ve “Post-Truth” Çerçevesinde Kitlelerin Siyasi Yönelimlerini Etkilemek

Cambridge Analytica Nedir?


2013’te Londra’da kurulan Cambridge Analytica’nın amacı: Davranış bilimlerini kullanarak sosyal medya kullanıcılarının verilerini analiz edip; siyasi parti, devlet, STK, şirket gibi kurumların hedef alacağı kişi ve kitleleri belirlemeye yardımcı olmak.


Cambridge Analytica’nın Kasım 2016’da ABD’de yapılan ve Trump’ın başkan olduğu seçimlerle ve Haziran 2016’daki İngiltere’nin AB’den ayrıldığı Brexit referandumuna müdahale ettiği kesinleşti.Şirketin küresel olarak 200’den fazla seçimde ve şirket danışmanlıklarında manipülasyonlara neden olduğu da ortaya çıktıGünümüzde Cambridge Analytica gibi algı yönlendirmesi alanında çalışan birçok şirket faaliyet gösteriyor.


Cambridge Analytica’nın bağlı olduğu SCL Group’un Türkiye’de de ofisi bulunuyor


Facebook, Kullanıcı Bilgilerini Nasıl 3. Taraflara Sattı?


2010’da Facebook, daha fazla kullanıcıya ulaşmak ve para kazanmak için kullanıcı verilerini analiz şirketleri, akademisyenler, STK’lar, yazılımcılar gibi 3. taraflara satmaya başladı. Kullanıcıların Facebook profillerindeki her türlü bilgi, bu 3. taraflara sonuna kadar açık hale geldi. Bu süreçte iki bine yakın projede Facebook kullanıcılarının profil bilgileri kullanıldı. Veriler, Facebook’ta çalışan uygulamalar üzerinden sağlandı.
İnsanlar uygulamaları kullanırken, uygulamaların önlerine getirdiği testleri cevaplarken hem kendi hem de arkadaşlarının profillerinin ele geçirildiğinden haberleri yoktu

Cambridge Analytica’nın Veri Seti Nasıl Oluştu?


Cambridge Analytica’nın veri seti, Cambridge Üniversitesi Psikometri Merkezi’nden davranış bilimci 2 doktora öğrencisinin (Kosinski ve Stillwell) çalışmalarına dayanıyor
“MyPersonality” isimli bir Facebook uygulaması yapan bu iki araştırmacı, kullanıcılara şu çok basit soruları yöneltiyordu:
“Maceracı mısın? Bir topluluğun önünde konuşabilir misin?, Kapalı yerlerde huzursuz olur musun?” vb.


Bu basit sorularla milyonlarca insanın kişilik özelliklerini derlediler ve ellerinde dünyanın en büyük psikometri veri seti oluştu. O dönemde Facebook, “Beğen” özelliğini kullanıma sundu. Facebook, bu “beğen” özelliğini de dışarıdan ölçümlemeye açtı ve kişilerin neleri beğendikleri de derlenerek kullanıcı veri setlerine dahil edildi
Bu çalışma o kadar ilerledi ki herhangi bir Facebook kullanıcısının sadece 68 beğenisi üzerinden deri rengi, cinsel yönelimi ve hangi partiye oy vereceğini %85 doğrulukla ölçebildiklerini keşfettiler.


Üstelik her Facebook kullanıcısının davranış özelliklerini 70 beğeni ile arkadaşından, 150 beğeni ile ailesinden, 300 beğeni ile eşinden ve biraz daha fazla sayıda beğeni durumunda kişinin kendisinden bile daha iyi tanımlayabildikleri görüldü.


Cambridge Analytica kurulduktan sonra, bu araştırmadan elde edilen kullanıcı veri setini alarak geliştirdi. Yine Facebook’un izniyle oluşturulan “thisisyourdigitallife” isimli test, önce 270 bin kişiye, onlar üzerinden de sarmal ile 50 milyon kişiye ulaştı. 50 milyon kişinin profillerindeki yorumlar, beğenileri, mekan tercihleri, dinledikleri müzikler, okudukları haberler gibi her türlü bilgiler elde edildi. Belirli olay, bilgi ve yorumlara nasıl tepkiler gösterdikleri ölçüldü.


Cambridge Analytica CEO’su, bir gizli kamera kaydında “internette yaydıkları bilginin illa doğru olmak zorunda olmadığını, duyguları harekete geçirmesinin yeterli olduğunu” itiraf etti


NOT: Sosyal medya şirketlerinin kullanıcılara verdikleri hizmetlerin ücretsiz olmasının nedeni de buradadır. Kullanıcı verileri Cambridge Analytica gibi onlarca firmaya satılmaktadır. Kullanıcılar, sosyal medya şirketlerinin sattıkları birer “ürün”dür aslında. Bu devasa kişilik veri seti oluşturulduktan sonra, kişiye özel “politik” reklamlar üretilebilir hale geldi.

 

Cambridge Analytica ve Trump’ın “Post-Truth” ABD Başkanı Seçilme Süreci


Trump’ın seçim kampanyasına giden süreçte Cambridge Analytica, projesini aşırı sağcı Breitbart internet sitesinin de kurucusu olan Steve Bannon’a götürdü.
Cambridge Analytica’ya ortak olan Bannon, 2014-2016 yılları arasında şirketin yönetim kurulunda yer aldı. Bannon, daha sonra Trump’ın seçim kampanyasını yöneten kişi oldu
Bannon, projeyi daha da geliştirmek için yakın arkadaşı milyarder Robert Mercer’den destek istedi. Cambridge Analytica’ya 15 milyon dolar veren Robert Mercer, Trump’ın seçim kampanyasında da bağışlarda bulundu.


Cambridge Analytica ekibi Trump’ın seçim sürecinde aktif yer aldı ve kendi ifadeleriyle şöyle bir etkiye sahip oldular: “Milyonlarca veriyi analiz ettik. En çok ikna edilebilecek seçmeni tespit edip, ilgilendikleri meseleleri belirledik ve ‘kişiyi hedef alan’ mesajlarla harekete geçirdik”.


Böylece Trump’ın seçim kampanyası boyunca siyasi haber ve reklamlar, doğru zamanda doğru seçmene gösterildi. Trump’ın dijital seçim kampanyasına toplam 85 milyon dolar harcandı ve tüm bu algı operasyonu 220 milyon ABD’liye ulaştı. Cambridge Analytica eliyle Trump’ın seçim kampanyası sürecinde yapılanlar:

Trump’ı tüm konuşma ve mesajları, eldeki veri setleri kullanılarak seçmenlerin kişiliklerine göre hazırlandı.
Politik mesajlar test edildi: “İslam’ın bu ülkede yeri yok” gibi radikal söylemler haberleştirip, profillerin gösterdikleri tepkiler ölçüldü.
“Göçmenlerin ülkemize maliyeti askeri harcamalarımızın üstünde” gibi etkili yalanlar üretilip yayıldı.
17 eyalette her gün Facebook’ta, ellerindeki profillere özel olarak şekillendirilmiş Trump yanlısı paylaşımlar ve anketler yaptılar.
Miami’deki siyahların Trump’a oy vermesi hiç beklenmiyordu. Bu seçmenlere, sandığa gitmemelerine sağlayacak haberler gösterildi (örneğin Clinton aleyhinde haberler).

Bu sayede seçime katılım, bu bölgede %7–8 etkilendi.


Trump’ın konuşmalarını parçalara ayırdılar ve bunları, tarafların beklentilerine uyacak şekilde bir kısmını liberallere, bir kısmını sağcılara vb. gösterdiler.
Ellerindeki verilere göre kararsızları tespit ettiler ve onlara yoğunlaşan reklamlar ürettiler. Bu sürecin en dikkat çekici noktalarından biri, bariz yalan olan ancak bu araçlarla özellikle sosyal medyada yayılan söylemlere geniş kitleler tarafından inanılmasıydı.


Trump, kampanyasında “ABD’de 30 milyon yasadışı göçmen var” diyordu. Gerçekte ise rakam, 11 milyondu. Bununla birlikte bu yalana uzun süre inananların sayısı %50’den fazla oldu.


Benzer şekilde Brexit sürecinde de “Post-Truth” yalanlar üretilmiş ve geniş kitlelere yayılmıştı


Örneğin Brexit yanlıları, “İngiltere’nin AB’ye her hafta 350 milyon pound ödediği” yalanını üretmiş ve doğru olmadığı ispatlandığı halde halen bu yalana %50’den fazla insan inanmıştı.

Türkiye’de Kitleleri Peşine Takan Post-Truth Duygusal Siyaset: “Anti-Erdoğan”cılık


Türkiye’de geniş kitlelere yayılmış olan “Erdoğan gitsin / AK Parti kaybetsin de ne olursa olsun” yaklaşımı, “Post-Truth” siyaset kültürünün bir parçasıdır; rasyonel değil duygusal bir tavırdır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişin oylandığı 2017 referandumunda bir araya gelen ‘Hayır’ bloku, 2018 genel seçimleri ve 2019 yerel seçimlerinde de “duygusal birliklerini” sürdürdüler.


Bu kitle, 31 Mart seçim sürecinde özellikle CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nun seçim kampanyası boyunca söylediği sayıca fazla yalana inandı veya bu yalanları önemsemedi ya da bu yalanlara rağmen pozisyonunu korudu.

31 Mart ve 23 Haziran 2019 Sürecinde Yalan Odaklı Seçim Kampanyası


CHP, 2019 yerel seçimlerinde Trump ve Cambridge Analytica olayındaki gibi sosyal medya üzerinden Türk vatandaşlarının kişisel verilerini derleyerek bu yolla kitlesel manipülasyon uygulamadı ancak özellikle İstanbul ve Ankara kampanyalarını ‘Post-Truth’ siyaset üzerine şekillendirdi.


Bu anlamda temel alınan seçmen duygusu, ‘Anti-Erdoğan’, ‘Erdoğan/AK Parti gitsin de ne olursa olsun’du.


CHP, İP, HDP ve bir derecede SP’yi bir araya getiren temel unsur da aynı duyguydu. Bu duygu, seçim kampanyasının ana odağı olan yalan siyasetine dikkatlerin çekilmesini engelledi.


“Post-Truth” seçim kampanyasının Ankara ayağında, “2014’te oylarımızı çaldılar” yalanı vardı


Halbuki 2014’te CHP Ankara İl Başkanı olan Zeki Yalçın ve Bilişimden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Milletvekili olan Emrehan Halıcı, 2014 yerel seçimlerinden hemen sonra “Ankara’da seçim gecesi, sonrası çalınan, kaçırılan, değiştirilen tek bir sandık yoktur” açıklaması yapmışlardı.
Yine de 2019 Ankara seçimlerinde Mansur Yavaş ve CHP, 2014’te oylarının çalındığı iddialarını dile getirdi.

Ekrem İmamoğlu’nun Üst Düzey Post-Truth Performansı: İstanbul İçin Yalanlar


Millet İttifakı’nın İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu, hem 31 Mart hem 23 Haziran seçimleri öncesi kampanya boyunca yalan olduğu kesin olan bilgiler paylaştı ve öncesinde kendi kullandığı ifadeleri yalanlayan çok sayıda açıklama yaptı.Söylediği şeyleri ve ortaya koyduğu tavrı ‘doğruymuş gibi’ savunmaya devam etti.


Ekrem İmamoğlu’nun ve İmamoğlu destekçilerinin seçim süreçlerinde söyledikleri ve savunmaya devam ettikleri başlıca yalanlar:


Yalan: “AK Parti’nin 31 Mart sonrası YSK’ya yaptığı tüm oyların yeniden sayılması talebine itiraz etmedik”
Gerçek: CHP bu süreçte oyların tamamının tekrar sayılmaması için YSK’ya itiraz dilekçeleri ile başvurdu. CHP’nin itirazı üzerine bazı ilçelerde başlayan tekrar sayımlar dahi durduruldu.

 


Yalan: “İmamoğlu’nun 31 Mart’tan sonra İBB’deki makam odasına getirdiği Atatürk tablosu, mazbatası iptal edildikten sonra kaldırıldı”
Gerçek: Belediye binasındaki kamera görüntülerinde, ilgili tablonun CHP İstanbul adayının ekibinde yer alan özel kalem müdür yardımcısı Kubilay Bayrak ve Basın Danışmanı Murat Ongun'un asistanı Burcu Ciner tarafından odacılara taşıttırılıp araca yüklendiği ve götürüldüğü görüldü.


Yalan: “Binali Yıldırım, ‘İmamoğlu ile canlı yayına çıkmak için partiden izin almam gerekti’ diyor”
Gerçek: Binali Yıldırım, "Tek başıma karar veremem. Ekrem Bey ile birlikte karar vereceğiz." sözlerinin maksatlı bir şekilde birilerinden izin alacakmış gibi lanse edildiğini açıkladı


Yalan: “Şehit itfaiye erinin taziyesine gittim. Bunun haberini İBB’nin sitesinden kaldırmışlar”
Gerçek: İlgili haber İBB’nin sitesinden hiç silinmedi:

 


Yalan: “Google’da ‘Ekrem İmamoğlu’ diye aratınca AK Parti reklamları çıkıyor, bunu satın almışlar”
Gerçek: Google’da “Ekrem İmamoğlu” diye aratınca ilk sırada İmamoğlu’nun başrolünde oynadığı reklam filmi çıkıyordu.


Yalan: 31 Mart sonrası Protothema isimli Yunan gazetesinde, CHP İstanbul adayı için 'İstanbul'u Pontuslu kazandı' başlığı attı. İmamoğlu TV’de çıktığı programda “'Ne olduğu belirsiz kıyrıtık bir site, onu yazanı da adam yerine koymadım” dedi.
Gerçek: Yunan gazeteci Ioanna Kleftogianni: “Sn. İmamoğlu'yla bir gün geçirerek kampanyasını yakından izleme fırsatı buldum ve izlenimlerimi yazdım.”


Yalan: Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu, Yunan medyasının 31 Mart’tan sonra İmamoğlu için “İstanbul’u fetheden Yunan” manşetine İmamoğlu’nun tepki göstermemesini gündeme getirmişti. İmamoğlu, Göksu’nun kendisi için “Siz anladınız onu” dediği yalanını söyledi.
Gerçek: Tevfik Göksu gerçekte şunu demişti: “CHP’nin adayı nereli? [“Trabzonlu” diye cevap veriliyor] E nasıl oldu Yunan medyası “İstanbul’u Yunan kazandı” dedi ses çıkmadı? Haaaa, olay büyük kardeşlerim, hesap büyük.”


Yalan: İmamoğlu, “Beylikdüzü’nde kişi başına düşen yeşil alanı 9,5 metrekareye çıkardık”
Gerçek: Beylikdüzü’nde kişi başına düşen yeşil alan 3,52 metrekareye düştü.


Yalan: İmamoğlu: “CNN TÜRK'te katıldığım Tarafsız Bölge programının ardından görevli kameramanların işine son verildi”
Gerçek: CNN TÜRK şu açıklamayı yapmıştı: “Kurumumuz bünyesinde görev yapan kameramanlar görevlerinin başındadır”

 


Yalan: İmamoğlu “Sayıştay’ın denetiminde ortaya çıkan zararın toplamı 753 milyon ₺” dedi
Gerçek: Söz konusu raporda yer alan kamu zararı toplam 108.313 liraydı


Yalan: İmamoğlu: “İBB Genel Sekreterinin 3 arabası var”
Gerçek: 1 arabası vardı


“Hayatımda FETÖ'yü görmedim, tanımam, bilmem, hayatımda bir kelime bulamazlar..." diyen İmamoğlu, bir dönem Samanyolu TV'de yorumculuk yapmış, FETÖ tarafından organize edilen şike operasyonlarına kayıtsız destek vermiş ve FETÖ’ye ait kurum ve kuruluşları sayısız kez ziyaret etmişti. Ayrıca Beylikdüzü Belediyesi bünyesinde, başta FETÖ’nün belediyeler imamı olan Erkan Karaarslan’a olmak üzere FETÖ’cü şirketlere ihaleler vermişti.


İmamoğlu’nun “Binali Bey canlı yayın öncesi soruları istemiş” iddiasını bizzat moderatör İsmail Küçükkaya yalanladı.


İmamoğlu’nun Ordu Havalimanı’nda Ordu Valisi için “itlik yapmıştır” sözleri birden fazla kameraya yansıdı. Ancak İmamoğlu “basitlik yapmıştır” dediği yalanını söyledi ve bu yalanını sürdürdü.


İmamoğlu’nun “yıllardır metruk, kötü durumda” dediği Salacak, 2017’de yapılan düzenleme ile yenilenmiş ve bugünkü modern görüntüsüne kavuşmuştu.


İmamoğlu’nun seçim vaadi olarak açacağını söylediği “Eminönünü - Alibeyköy Tramvay Hattı”, AK Parti döneminde yapılmış ve test sürüşlerine 9 Mart 2019’da başlanmıştı

Açık açık söylenen bunca yalana rağmen İmamoğlu, İBB başkanı seçildi.


Senelerdir Erdoğan ve AK Parti’yi istemeyen grupların “Erdoğan/AK Parti gitsin de ne olursa olsun” tarzı düşmanca tavrı üzerinde bir araya geldikleri duygusal zemin, açık açık söylenen bunca yalana rağmen İmamoğlu desteği olarak sandığa yansıdı.

Bu Yalanlar Kamuoyuna Yansımadı mı? Yansıdıyla Nasıl Oldu da İşe Yaramadı?


Yukarıda yazılan yalanlar ve gerçekte neler olduğu; yalanın ortaya atılmasından kısa süre sonra TV, gazete ve sosyal medyadan ilan edildi.Ancak bu yalanların yayılma alanları ve kitleleri etkileme biçimleri üzerinde birkaç parametre işlemektedir.


İçinde bulunduğumuz dönemde geleneksel medyanın popülaritesi azalmış ve açık/kapalı sosyal medya platformları, kitleler için en önemli haber/bilgi kaynağı haline gelmiştir.
Sosyal medyada dolaşan haber ve bilgiler için ise belirli bir filtreleme/doğrulama mercii veya mekanizması bulunmuyor. İnternet ortamında, özellikle sosyal medyada, herhangi bir konuyla ilgili birbiriyle çelişen veya birbirinden farklılaşan sayısız bilgi dolaşıyor, yani yoğun bir bilgi kirliliği söz konusu.


Türkiye’de sosyal medya ve internetin siyasal tercihlerdeki etkisi, ülkede 45 milyon Facebook kullanıcısı bulunması ve 12–17 yaş grubunun %93’ünün siyasal kimliklerini internet üzerinden ediniyor olması üzerinden görülüyor.


Bu ortamda insanlar, internetten takip ettikleri kişi ve kurumların aktardığı bilgileri tek tek sorgulamıyor, bu bilgilerin doğruluğunu diğer kaynaklarla mukayese ederek kontrol etmiyor.


İnsanların bir kısmı bu doğru bilgi araştırmasını yapacak internet kullanım becerisine sahip değil.


Bir bölümü ise doğru bilgiye ulaşsa inanacağı halde gerçekte yalan olan bir bilgiyi görünce “x kişisi” veya “y sitesi paylaşmışsa doğrudur” şeklinde sâfiyane bir tavırda oluyor
Bu zeminde Türk siyasi hayatında son yıllarda ‘Anti-Erdoğan’ duygusu gittikçe tırmandı ve “Erdoğan/AK Parti gitsin de ne olursa olsun” şeklinde düşünen kitleler, seçim süreçlerinde söylenen onlarca yalanı umursamayacak noktalara geldi.

AK Parti Ne Yaptı?


AK Parti, rahatça yalan söyleyip bu yalanı sürdüren bir seçim kampanyası izlemedi.
AK Parti, seçim kampanyası süresince Ekrem İmamoğlu ve destekçilerinin söylediği yalanları tek tek ifşa etti.
Ancak bu durum “Post-Truth” yalan siyaseti ile mücadele etmek için yeterli olmadı


Yapılması Gerekenler
Ipsos ve CIGI şirketleri, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 25 ülkeden 16-64 yaş aralığındaki 25.229 kişiyle “internet güvenliği ve inanınırlığı” araştırması yaptı.
Bu araştırmaya göre Türkiye’deki insanların %41’inin sosyal medyanın ifade özgürlüğünü arttırdığını düşünüyor.


Sosyal medyadaki sahte haberler tarafından sık sık/bazen kandırıldığını söyleyenlerin oranı ise yalnızca %30. Bununla birlikte araştırma, her 10 kişiden 4’ünün sahte haberler tarafından kandırılmış olduğunu ortaya koyuyor.


İngiltere Parlamentosu’nda 250 sayfalık Facebook Raporu hazırlayan komitenin başkanı Collins, sosyal medya hakkında şu mühim uyarıları yapıyor:

“Her gün kullandığımız sosyal medya platformları aracılığıyla vatandaşların kötü niyetli ve insafsızsa dezenformasyona maruz bırakılmaları ve tanımlanamayan kaynaklardan gelen karanlık reklamlar yüzünden demokrasimiz risk altındadır”
Bu durumda “Post-Truth” siyasi kültürün yalan aparatlarına kanmamak için daha üst düzeyde bir kolektif bilinç gerekiyor.
İnsanların, gördükleri içeriklerin çarpıtılmış, abartılmış veya yalan olabileceğini; ilgili içeriğin kendilerini manipüle etmek amacıyla üretilmiş olabileceğini, profesyonel algı yönlendirme taktikleriyle karşı karşıya olduklarını akıllarından çıkarmayacakları bir medya okur-yazarlığının yaygınlaşması elzemdir.
Bu meselenin Türkiye’de sanat, ekonomi, spor, siyaset gibi her alanda nasıl etkilere sahip olduğu ve olabileceği nitelikli ve akademik araştırılmalara da konu olmalıdır.
Konunun bir güvenlik problemi arz ettiği gerçeği de göz önüne alınarak medya ve iletişimle ilgilenen kamu kurumları mevcut ve olası tehditleri ortaya koyarak önlem/eylem planları hazırlamalıdır.

EHA Medya